Bu sayfa altına yorum kısmına denizde yaşadığınız olayları,anıları,tecrübeleri paylaşabilirsiniz.
Bu paylaşılan yazı tamamen alıntıdır.internette paylaşılan yazıdır.
En güzel duygu hayat kurtarmak, şanslıyım bunu tattım hemde nasıl?
by Sait Seferoğlu on Friday, December 10, 2010 at 8:25pm
Evet, gerçekten de daima düşünür ve söyleriz; örneğin doktorlar daima hayat
kurtarırlar, itfaiyeciler, acil durum çalışanları vs. Ama biz sıradan insanlar
trafik kazaları olsun yada şurada burada hayat kurtarma şansına sahip
olmuşuzdur zaman zaman.
Genelde böyle işler risk almak demektir hatta sonradan baş ağrısıdır, şudur
budur…
Kimi zaman üstünüz başınız batar, vaktiniz boşa gider, gecikir yada hatta
bazen hayati tehlike yaşayabilirsiniz, belkide suçlu duruma dahi
düşebilirsiniz…
Bizde uzun yıllardır birçok maceralar yaşamış olmamıza rağmen oldukça ilginç
bir durumla karşılaştık bir ay kadar evvel.
WeatherNews sert fırtına nedeniyle Cebelitarık’tan 180‐200nm açığa çıkıp
İber yarımadasını açıktan dolaşmamızı tavsiye etmişti, Portekiz kıyılarında
hava berbat bir durumdaydı ( 9/10 beaufort ). Gerçi açıktan geçtik de ne oldu,
hava hiç 8’den aşağı düşmedi ya, o da ayrı konu.
İşte bu bölgede 31 Ekim geceyarısı sularında bir yattan mayday aldık. Dalgalar
6m, NW’ly hava 8 kuvvetinde. Mevki bize yakın 6/7nm ve o havada esasen
hemen hemen bütün denizciler bilir yapılacak pek birşey yoktur, en fazla can
salı / life raft bırakır devam edersiniz hepsi o kadar.
Herneyse Allahla başbaşa kalıyorsunuz ve kendimin de sonradan tam
çözemediği ilahi bir kudret ve soğukkanlılıkla kurtarma operasyonuna karar
verdim.
Operasyonun detayları ile kafanızı ağrıtmayayım ‐oldukça zor olduğunu
tahmin edersiniz, hatta tekrar becerebilirmiyim bilmiyorum ama tekrar aynı
manevrayı yapamam herhalde‐ iki ayrı menevrada o havada önce sepet yat
halkının (56/57 yaşlarında Fransız bir çift) denize bıraktıkları boş Life Raft’i
sonra da direk yat’ın direk üzerine yanaşarak yattaki iki kişiyi toplam 50 dk’lik
bir sürede kurtardık.
Bu olayı kendi özel ve profosyonel yaşamımdaki en büyük gururum ve anım
olarak kaydetmiş bulunuyorum. Esasen mucizevi bir operasyondu.
Kurtarma operasyonundan sonra yattaki şok içindeki insanların yaptıkları
hataları, benim kurtarma operasyonunu ne kadar zorlaştırdıklarını izah edip o
çaresiz insanların bunu anladıktan sonra olayın vehametini anlayıp nasıl da
Tanrıya şükrettiklerini görmeliydiniz. Bütün bunlara rağmen Tanrı onlara beni
ve personelimi göndermişti ve tabi bizlerde de o anlarda ve sonradan
hissettiğimiz ilahi bir güç ile bezenmiştik.
Bizler profosyonelleriz, işimizi iyi bilir ve iyi yapmaya çalışırız.
Çok insanlar bizim dosdoğru, yalın ve çelik irademizle inanmayanlardan
bilirler ve sanırım birçok zamane betimlemeleriyle tanımlarlar.
Kadın, alkol, her türlü melanetin olabildiği dünyanın yetmişyedi milleti ve
memleketinde kaşarlaşmış insanlarızdır belki de.
Şunu söyleyebilirim, Tanrıya çok yakındayızdır daima.
Neredeyse onunla başbaşa.
O bize daima elini verir.
Tabiatın şiddeti ve kudreti ile biz insanları sinarken biz onun dokunuşunu
daima kalbimizde hissederiz.
İnanırız… İlahi’ye.
Michel ve Dominique’e uzun ve mutlu bir ömür diliyorum.
Artık benim 56 ve 57 yaşlarında birer çocuklarım daha var.
İlahi onları ve beni ödüllendirdi.
Not: Ama sonra şu haberi okuyunca üzülmedim desem yalan olur; kurtarma
operasyonundan sonra durumu bildirdiğimiz Gris‐nez (FR) MRCC yada ne
bileyim kimler nereden haber aldılarsa yanlış bir haber almışlar;
http://www.algarve‐abc.com/nachrichten‐meldungen/en/segelnalgarve/
449
Ne helikopteri yahu, haber değeri bile olduğunu sanmıyorum ama haber
veriyoruz diyen hiçbir kaynağa artık doğru dürüst inanasım gelmiyor.
‐‐‐
Sayın bahriyeli dostlarım,
Yukardaki satırları yazalı hayli oldu. Hitap ettiğim kitle bahriyeli olmadığı için
sizlere o havada nasıl manevra yaptığımın izahatını aktarmak isterim. Tekrar
ediyorum, tekrar yap deseniz yapabilirmiyim, bilmiyorum. Açıklaması bende
değil, ilahi’de…
Mayday almamızdan başlayalım, ilğinçti. Geç saatte kesik kesik ve oldukça
sakin, zayıf bir sesle sadece mayday kelimesi anlaşılan VHF çağrısını duyan
vardiya zabitim beni aradı. Hemen yukarı çıkıp etrafı kolaçan ettim, her iki
radar da devrede ve yakın ve uzağa ayarlanmış her iki radar ekranında da
herhangi bir eko görünmüyor.
Bir süre sonra mayday çağrısı tekrar etti, ancak üç kez mayday dedikten sonra
söylenenler anlaşılmıyordu. Aksanlı diyemiyeceğim İngilizce de
diyemiyecegim fakat bir şeyler anlatmaya çalışıyor ( sonradan öğrendim, yatın ismini
söylemeye çalışıyormuş ).
Şimdi bu aşamada itiraf edeyim kısa bir süre bekledim, kimbilir belki çevrede
16ncı kanalı dinleyen birileri yanıt verir diye umuyorum ancak yaklaşık 5‐10
dakikadır çağrılar yapılıyor olmalıydı ve yanıtlayanda olmadığına göre çaresiz
yanıtlamaya karar verdim.
Batmak üzere ve zorda olduğunu anladığım bir yatın yardım isteği olduğunu
anladım ama daha fazla bilgi öğrenemedim, zaten bunu anlamam bayağı bir
uzun süre aldı, karşımdaki şahsın İngilizcesi felaketti, daha doğrusu yok (biz
daha sonra fransızca öğrenmek zorunda kaldık, o kadar yani).
Bu arada baya yüksek denizler ve o havada keskin bir dönüş yaptım, hem
konuşmaya çalışıyor hem de manevra ve personeli uyarıp alarm veriyorum,
hazırlıkları başlatmam gerek. Üstelik gemide yük yok, ballastlı olarak
yükleme limanına intikaldeyiz, böyle bir havada oldukça dezavantajlıyız yani.
Teferruatı geçip manevraya gelmek istiyorum, bu arada hazırlıklar, mix crew
(rus/ukr/filipino) olması ve bunların çok kısa zamanda doğru emergency
reaksiyonları siz ne kadar eğitseniz de anında emir ve ikazlarınız gerekiyor.
Allahtan şam hazır, zabiti o işe veriyor ve liste üzerinde ne var ne yok checklist
yaptırıyorum muhabere cihazlarıyla.
İşin başa boyutu ki en önemlisi bütün bunlar olurken MRCC bilgilendirilmeli,
allah mafaza bir durum olsa operasyona başlamadan haber vermemek,
gecikmiş olmak bizi zor durumda bırakabilir. Ben bütün bunları nasıl
yapacağımı düşünürken devreden Hint aksanlı biri de muhaberatımıza
karışmaz mı? Aman allah, inanın ne kadar sevindiğimi anlatamam. Esasen bal
gibi biliyorum, o bölgede hava şartlarından dolayı biz radarda göremesek de
birileri var, olmalı. Çünkü bizi monite eden hava durumu merkezi yada
diğerleri birçok şirketin de gemisini aynı bögeye yönlendirmiş olmalı.
Tabiatıyla bu Hintli kaptan da kulağının üstüne yatıp yanıt vermeyenlerden…
İlk smylediğim, kendisinin kurtarma operasyonu yapıp yapamayacağı oldu,
çünkü henüz telsizden yardıma geliyorum falan dememiştim. Kaptan rescue
botu olmadığını, aynen bizim gibi can salları olduğunu ( motorlu bir tanesi kurtarma
amaçlı kullanılıyor ) ve bu havada kurtarma operasyonu yapamayacağını söyledi.
Gerçi daha kıvrak ve kullanışlı rescue botu olsa ne yazar o havada. Neyse
efendim, anladık ki adam hiçbir şekilde kurtarma için niyetli değil. Dedim o
zaman bari MRCC (Griz‐nez) istasyonunu ara ve bizim geminin ismi, çağrı işareti,
sat telefon numaralarını filan ver ve kurtarma operasyonu yapmakta
oldugumuzu, bir fransız yatına operasyon yaptığımızı ve nihayetinde gemis
sizi arayacak de dedim, kabul etti ve merak etmememi söyledi ( bütün bunlar
anında kaydediliyor jurnala ).
Bu arada konustuğumuz geminin ismi, mevkisi vs de kaydedildi ve yatın bir
tarafında hemen hemen aynı mesafede biz, diğer tarafında ise onların olduğu
anlaşıldı.
Bu arada makine sea speed durumunda çalışıyordu ve normal manevra yani
fuel‐oil yakıtından motorin yakıtıyla manevra durumuna geçmemiz için
normalde 2 saat ( aslında 45 dk veya max. 1 saat ) olması gereken ikaz süresi yoktu. Baş
mühendise emercensi manevraya en çok yarın saat içinde hazır olmasını ve
makinamıza zarar vermemek için ne lazımsa yapmasını, lakin vakti geldiğinde
cok sert manevra yapacağımı bildirdim ve herkesin dairede her duruma hazır
olmasını söyledimç o da beni zaten alarmla beraber hazırlıkların başladığını ve
sürdüğünü, merak etmememi söyleyerek rahatlattı.
* Baş mühendis’in kaptan’la eşdeğer olduğunu, onların desteği, öngörüsü ve
gayreti olmadan ağzınızla kuş tutsanız iyi bir gemi veya kaptan
olunamıyacağını bir kez daha belirtmek isterim.
Ancak hala hiçbir şey göremiyoruz, ne radarda ne gözle. Belirtilen mevkiye de
baya yaklaştık, ilave gözcüler, çıplak gözle, dürbünle bir ışık, yansıma arıyoruz.
Reflektörlerden yansıma olsun diye muhtemel tarafa ışıldaklar tutuyoruz.
Sonunda bir belli belirsiz bir parıldama farkettik ve ona doğru yöneldik. Ne
olduğunu tam göremiyorum ama bunun bir Life Raft olduğunu sezdim, çünkü
gördüğüm yansıma sadece L/R veya Can Sallarına konulan reflektör
yansımasına benziyordu. Hiç düşünmeden rüzgar altıma alacak şekilde sert bir
manevra yaparak yanaştım.
Ticaret bahriyesindekiler veya yardımcı sınıf gemilerde çalışanlar bilirler, tek
uskurlu ( sağa devirli ) ve başka manevra yardımcısı olmayan dökmeci tabir
ettiğimiz ( Handymax ) standard bir gemiden bahsediyoruz. Tam yoldan, yarım ve
agır yola düştüm düşmesine ancak makina devri olarak, toplasan 3 yada 5
dakika olmamıştır. Tornistan verdiğimde geminin degil durması,
pervanenin/şaftın durması bile mümkün değildi. Ne demek istediğimi
makinacı arkadaşlarımız daha iyi anlarlar, işte burada yüklü olmamamız
avantaja dönüştü. Çünkü yüklü olsak o manevra 4 hatta 8 kat daha uzun
zaman alacaktı, rüzgar ve deniz etkisi tam tersi olacaktı doğal olarak. Şimdi
problemim geminin kuvvetleri olmadığı anda bir yelken gibi anından havaya
tabi olmasıydı.
Neyse efendim, biz tam yol tornistendayken L/R’ı baş omuzlukta tutabilmeyi
becererek rüzgarın da etkisiyle objeyi vasatımıza doğru almaktayız, öyle ki
artık daha kolay olsun diye ( freeboard’umuz çok yüksek ) L/R’ı tam pilot merdiveni
hizasına getirebildim, son (no.5) ambar civarında.
Baktım şeytan çarmıhından 2nci Kaptanım inmeye çalışıyor, nasıl kükredim
bilmiyorum, avazım çıktığı kadar bağırıyorum ( sonra sesim kısıldı bu yüzden ) neyse o
havada duymuş olmalı ki yarı yoldan tekrar geri tırmandı. Tabiatıyla birilerinin
kendini göstermesini bekliyor, çıkmayınca el incesi kullanamıyor ve inip
bakma ihtiyacı duyuyor, halbuki bu işler için hazır tuttuğumuz uzun/uzayıp
kısalabilen, hafif ve kancalı gönderimiz var, zabit’e check ettirdim. Filipinliler
çok daha denizci, bilirsiniz, Filipinli reise gerekeni söyledim, iki dakika sonra
sal güvertedeydi ama içi boştu, zaten birileri olsa bu şekilde alamazdık, başka
yöntem gerekirdi.
Tekrar arama taramaya konsantre olduk. Tek bir ışık yok, anladığınız gibi yatın
skipper’i salı indirmiş indirmesine ama ipini de çözmüş… büyük hata!!!
Bir müddet aradıktan sonra yatın direğinin ve güvertesindeki parıldayan
objelerden yatı hayal meyal gördüm, yüksek dalgalardan sürekli değil ara sıra
fark edebiliyoruz.
Ancak yaklaştıkça bu tekneyi asla rüzgar altıma alamıyacağımı yoksa kaynayıp
gideceğini fark ettim. Hayır biraz daha büyük ve alçak direği olsa belki ama
küçücük fiber bir tekne ve o tekneye göre hayli uzun ve büyük bir direk???
Tekneyi boşver üstündeki canları kesin kaybederiz.
Yine tam yolla, hatta çok daha sert bir manevra yaptım, yanlız bu sefer yatı
baş omuzluğumda değil kıç omuzluğumda kalacak şekilde ayarladım ve tam
yol tornistandayken stop verdiğimde anında makinayı durdurup ileri yola
geçmeye hazır olunmasını söyledim, en kritik andı bu ki tam istediğim şekilde
uygulayabildi makinacılar.
Yat kıç omuzluğumuza yaklaştığında Line Trowing Apparatus ile inceyi bir
defada verebildik, 2nci kaptan Valery Levchenko bu kez kendisini affettirdi…
( bu şahsı bu satırları okuyan ve evvelce birlikte çalıştığım arkadaşlarım tanırlar, benle aynı yaşta ve kendini
bildi bileli aynı gemide çalışmış, son 10 yıldan fazla da yine aynı gemide 2nci kaptan olarak çalışan enteresan
bir personelimdi )
Makinaya artık ileri yol verdiğimde elimde telsizle kıçüstüne indim ve vardiya
zabitine telsizle kumanda vereceğimi söyledim.
Yata oldukça yakın kalmalıydık ve öyle de oldu ve biz halatı verene kadar –ki
önce el incesini attığımız kılavuz incesine daha sonra diğer kalın ince ve en
sonunda bir halat, ki karşı tarafta bunu ancak takma şansı olan şok içindeki
yaşlı bir adam.
Bu arada evvelce kırık muhaberatımızda yattaki adama sadece can yeleği
giymiş olmalarını özellikle tembih etmiştim. Belkı on defa Life Jacket diye
tekrarlayıp durmuştum. Oysa şimdi ne adamın ne de karısının üstünde can
yeleği yoktu. İkisi de direğe yapışmışlar ve sırt cantalarını takmışlar.
Neyse efendim biz yatı binbir güçlükle ve en az üç parima kullanarak direğini
yakalayabildiğimiz o tehlikeli saliselerde ( direğinden ) yatı rüzgar üstümüze
gelecek şekilde kıç aynalığa tutturabildik. Tutturduk diyorum çünkü
bağlamamız olası değil, direk bir aşağı bir yukarı –hemen hemen kendi boyu
kadar‐ piston gibi bir yukarı bir aşağı hareket ediyor. Bizi en çok uğraştıran ise
bir kılıç gibi tehlike arz eden dreğin ön ve arkasındaki lashing telleri.
Israrla can yeleği giymelerini söylüyorum kazazedelere ama reddediyorlar,
sırtlarındaki çantaları göndermeleri ve sonra onları yelekli olarak alacağımı
söylüyorum, ne desem boş, reddediyorlar. Onları öylece bırakıp gitmek
vardı… neyse…
Evvela kadını yatın guvertesine binbir zahmetle verebildiğimiz şeytan
çarmıhına bindirdik ve tam yatın aşağı pozisyonunda kuvvetlice yukarı çektik
hep beraber. Kadını almamız oldukça zor oldu, kilolu ve neredeyse hiç kuvveti
olmayan kadıncağız son aşamada vücudunda tutacak yer kalmadığından ki
üzerindeki kazağı çekerken üstünden çıkıyordu, yan taraflarındaki
etlerinden/yaglarından tutarak kurtarabildiğimi hatırlıyorum. Bu son
hamlemizde tabiki vücudunda morluklar olmuş ve sanırım o direkteki lashing
teli bir an için parmağının ucuna denk gelmiş olmalı ki parmağı yaralanmıştı.
Adam daha güçlü olduğu için onu kadından biraz daha kolay yukarı alabildik
ama bu kez adam daha fazla sallanmıştı ve hatta bir kez şiddetle bizim
bordamıza çarptı, neyse ki yaralanmadı yada düşmedi.
Kadın kurtulduktan az sonra kamarot ve aşcıya vermiştim ki birden oldukça
cırlak bir sesle çığlık attı ve bayıldı. Ben farketmemiştim o hengamede, meğer
elinden gelen kanı görmüş ve çığlık atıp bayılmış.
Lakin adamı da kurtardıktan sonra baygın duran karısını gören adam nefes
alıp verme hareketi yaparak asthma asthma diyerek bizi ikaz ediyorç anladım
ki kadının astım problemi var ve nefes alıp vermesini izlemeliyiz. Hemen
kadına yoğunlaştım ve 2nci kaptanı astım için ne var ne yok bakması için
revire yolladım, aradığım hefes açıcı spreylerdendi, olması lazım diye
hatırlıyordum. Nitekim kadını sedye ile revire taşıdık, baya bir baygın kaldı
ama sonra revirde ayılttık, astım spreyini de bulmuştuk fakat gerek kalmadı,
elindeki yaralanmayı fazla abartıyordu kadın şokun da etkisiyle hemen bir
sakinleştirici iğne yapıp, elini görmeyecek pozisyonda yarayı temizleyip
pansuman yapıp kapattık. Spreyi ve ilaçlarını eşine verip bir kamaraya
yerleştirdik, kıyafetler verdik vs.
Adam ilk güverteye çıktığında kısa bir şok ve suskunluk sonrası şunu
söylemeye çalıştı; “ Bu benim evim, onu kaybetmek istemiyorum “. Oysa bu
tekneyi o havada kurtarmam neredeyse imkansızdı, ben de ona hristiyanlar
gibi dua hareketi yaparak “ due et tanrıya, kurtuldunuz “ demiştim. Hani çok
zorlasam o yatı kurtarırmıydım? Kurtarabilirdim belki ama ne için? Çok çabuk
olarak kafamda bir değerlendirme yaptım ve o riski –ki hayli fazlaydıalmadım.
Aşırı kahramalığa gerk yoktu ve sonuçta kaybedeceğim zaman,
belki personelime kaza bela riskine değmezdi.
Asıl hengame ondan sonraydı… zaten bu işler süresince onlarca defa
verdiğimiz uydu telefonundan aranmıştık ve her seferinde vardiya zabitince
operasyonun devam ettiği, bitince kaptanın arayacağı cevabı verilmişti
MRCC’ye fakat hala ısrarla aramaya devam ediyorlar, fırsat vermiyorlardı. Ben
de sürekli benim aramamı beklesinler, işim bitince ararım diyerek
kazazedelerin sağlıklarının iyi olduğunu söyletiyordum.
Kazazedeleri yerleştirdikten ve geminin normal rotasında olduğunu kontrol
ettikten sonra MRCC’yi aradım, daha doğrusu aynı anda kısa bir mesaj ile
yatın ve kazazedelerin ismi, detayları ile sağlıklarının yerinde olduğunu, acil
bir isteğimizi olmadığını, küçük bir parmakta kesik yaralanması olduğunu
söyledim. Telefondaki vardiya zabitinin İngilizcesini anlamak için Fransız
olmak lazım geliyordu, berbat aksanlı ve kelimeleri ağzından değil o bildiğiniz
Ğ, HĞR filan gibi kursağından çıkarıcasına konuşmaya çalışıyordu. Herneyse,
ben beni anlayıp anlamadığını teyid ettikten sonra –beni tam olarak
anladığını söyleyebildi‐ ben kendisini çok zor anlayabildiğimi ve bunu
kaydetmesini istedim, eğer anlıyorsan ben de bunu “jurnal” a ‐fransızca
diyorum bunu‐ kaydediyorum. Ve lütfen az önce adresinize yolladığım mesaja
bak dedim, daha sonra varsa sorularınız sorun yada bana mesajla cevap verin
dedim, telefonu kapattım.
Baktım ellerim yaralanmış ‐güvertedeki hemen herkesin elleri ufak tefek
yaralanmıştı, çünkü eldivenlerle çalışamadık maalesef, bu işler için özel
kaymaz deri eldivenler imiz yoktu, emergency durumlar için bu pahalı
eldivenlerden olmalı daima‐ ve kadının taşınması ve tedavisi sırasında her
tarafım kan olmuş. Elimi yüzümü yıkayayım dedim ama MRCC fırsat vermedi.
İnanırmısınız o gece saat 2’den sabaha kadar bu adamlarla uğraştım. Hatta
daha sonra şimdi fazla uzatmayayım detaylarını, kazazedeleri varış limanında
gönderinceye kadar uğraştım Fransız makamlarınla. Diyeceksiniz ki
vatandaşlarıyla çok mu ilgiliydiler, hayır. Ondan değildi, çünkü bizatihi
kurtardığım adamı konuşturdum, kazazedeler ne isterlerse onu yapacağımı
beyan ettim fakat yine de Fransız makamlarındaki anlaşılmaz bürokrasi ve
organizasyon bozukluğunu aşamadık. Her bir vardiya değişiminde bizden
tekrar tekrar aynı bilgileri istediler, bir sürü şey. Sonunda öylesine zor
durumda kaldım ki geminin bağlı bulunduğu bayrak devletine (Malta) durumu
bildirdim, her türlü bilgi, belge, jurnal, foroğraf, kayıt kuyut aklıllara zarar,
sanırsınız ki Fransız Devlet Başkanı kurtarıldı sanki.
Sonuçta bir teşekkür filan beklemiyordum zaten ama karadaki insanların
denizde çalışanlara saygısızlığını ve bunu ısrarla sürdürmelerini üzülerek bir
kez daha müşahade ettim.
Neticede bu insanları ilk limandan mutlu bir şekilde yolladıktan sonra armatör
ve sigorta ile de gerekli P&I bilgi, belgelerini hallettikten sonra yolumuza
devam ettik.
Elbette oldukça gurur duydum bu operasyondan sonra, hala da duyuyorum
ama ne yalan söyleyeyim en baştaki çekingenliğimde ne kadar haklı olduğum
teyid oldu sonra.
Bayrak devletinden bir teşekkür yazısı aldık.
Sait Seferoğlu
Emekli kaptan
Bu yazı internnetten alıntıdır.
Bu sayfa altına yorum kısmına denizde yaşadığınız olayları,anıları,tecrübeleri paylaşabilirsiniz.